20 Aralık 2014 Cumartesi

Muhlama Tarifi

Bugün kahvaltıda muhlama yapmayı denedim. Ve ilk denemem gayet başarılı oldu. Bunu ben diil ailemizin gurmesi Ozan diyor. :) Hatta o kadar sevdi ki her yerde övgüyle bahsediyor. Bende kendimi bi şey sanıyorum. :)) Tarifi tabiki internetten aldım. Bir Akdenizli olarak annemi arayıp sormam komik olurdu. Tarif şöyle: 

- 2 yemek kaşığı dolu dolu tereyağını tavada erittim.
- 2 yemek kaşığı mısır unu ekleyip biraz kavurdum.
- 1 çay bardağı su ekledim, sonra göz kararı avuç avuç Çeçil Peynirinden ekledim. Ve gücüm yettiğince karıştırdım. Eridikçe gücünüz yetmiyor çünkü :)

Bu arada varsa Karadenizli, Muhlama mı? Mıhlama mı? :) 

Afiyet Olsun... 


11 Kasım 2014 Salı

Budapeşte Gezilecek Yerler

Budapeşte görmek istediğim şehirler listesinde sanırım ilk sıralardaydı. Gitmeden önce çok uzunca araştırdım ve tabi ki tüm günlerimizi programladım. Beklentim de çok yüksek olunca işlerimiz hep ters gitti tabi ki :D
Prag'da 2 günlük molamızın ardından trenle gitmek yerine ısrarla otobüse binmeyi tercih ettik ve Orange Bus isimli dandik bir otobüs firmasıyla saat 23:00'te yola çıktık. Hayatımda yaptığım en kötü yolculuktu galiba. Önümüzdeki 4 koltuğa da uzanan 2 metrelik zenci adam, arka koltukta horlayan bir çift, cips yiyen öğrenciler, uçarak giden şoför... Saat sabah 05:00 civarında Budapeşte'ye indik.  Metro ile şehir merkezine geldik. Fakat Budapeşte'de saat 08:00'den önce açık bir kafe ya da dükkan bulmanız mümkün değil. Otel de dahil hiçbir kafe bizi almadığı için yaklaşık 2 saat sokakta bekledik. Hava -2 derece. :)

Biz Vaci Caddesi üzerinde bulunan eski ama temiz bir otel olan Kalvin House'da kaldık. Odalar çok konforluydu ama otel biraz soğuktu. Otelle ilgili hatırladığım en kötü şey açık büfe kahvaltısı. Yiyecek hiçbir şey olmayan açık büfe hayal edebilirsiniz :)


Otele eşyalarımızı bırakıp hemen keşfe çıktık. Budapeşte ile ilgili yaptığımız en büyük hata Hop on Hop off almak oldu. Tavsiye etmiyorum, çünkü çok yavaş ve trafikte çok vakit kaybettiriyor. Şehirdeki mekanlar çok dağınık olmasına rağmen birçok yeri yürüyerek, bisikletle ya da tam gün tramvay bileti alarak keşfedebilirsiniz.
Biz Tuna Nehri'nin kıyısında dolaşarak güne başladık. Kasım ayında gittiğimiz için şehir puslu ve sisliydi. Manzara öyle büyülü ki insanı heyecanlandırıyor. Tuna Nehri şehri Buda ve Peşte olarak iyiye bölmüş durumda. Ve Tuna Nehri üzerinde çok sayıda köprü ve ihtişamlı saraylar mevcut. Benim fotoğraflarını çekmeye doyamadığım ise sanırım Aslanlı Köprü olarak adlandırılan Szecsen Köprüsü ve Liberty Köprüsü idi. Gecesi gündüzünden ayrı güzel şehir Budapeşte..


Nehrin Buda tarafında yer alan Gellert Tepesi ile güne devam ediyoruz. Gellert Tepesinin hüzünlü bir hikayesi var. Gellert, buraya gelen ilk misyonerlerden. Hristiyanlığın yayılmasında büyük çabaları olan Gellert Şamanistler tarafından çivili bir fıçıya konularak bu tepeden nehre atılmış. Ama neden atmışlar adamcağızı bir fikrim yok :))

Biz Gellert'in yanından yürüyerek Kale Tepe'ye kadar tırmandık. Burası Eski Macar Kraliyet Sarayı'nın olduğu bölge. Saray merdivenlerinden yukarıya doğru tırmanırken kendinizi eski dönem filmlerinin ortasında bulabilirsiniz. Çok mistik bir havası var. Saray yıllar içerisinde çokça zarar görmüş restorasyon çalışmalarıyla eski formuna kavuşmuş, hala bir bölümü kapalıydı tadilat nedeniyle. Beni sarayın tepesindeki ressamlar çok etkilemişti. Hele ki bir Macar ressam: hayal ettiği her şeyi çiziyordu. Bize de bir resmini hediye etti. Türkiye'de Gezi Traveler dergisine 1996 yılında roportaj vermiş, çok araştırdım ama kendisini bulamadım. :(


Kale Tepesi'nde güneşi batırıp Tuna Nehri kıyısında yürümeye devam ettik. İsmini hatırlamadığım bir pub'ta oturup birşeyler içip muhteşem gece manzarasının keyfini çıkarttık. Budapeşte sürprizlerle dolu, biraz İstanbul gibi. Sizi şehrin koşuşturması hemen içine alıyor. Mini etekli kadınlarının işlerinden çıkıp başlarına bir şey gelmeden bisikletle evlerine döndüğünü gördükçe İstanbul'a geri dönmek istemedim. :(


Ertesi sabah kahvaltının ardından ilk gezi durağımız olan Kahramanlar Meydanı'na ulaştık. Macar tarihindeki kahramanların anısına oluşturulmuş bir meydan burası. Çok etkilendiğimi söyleyemem. Çok fazla turist ve paten kayan genç vardı :) Usulen fotoğrafımızı çekip devam ettik. Beni asıl etkileyen Kahramanlar Meydanı'nın hemen sol tarafında Kent Parkı VAROSLİGET bulunuyor. Yemyeşil bir ormanın ortasında bulunan bu parkta kışın buz pateni pisti olarak kullanılan bir göl bulunmakta. Parkın içerisinde spa merkezleri, hayvanat bahçesi ve en önemlisi SZECHENYİ Kaplıcaları var. Bu kaplıcanın özelliği su sıcaklığının 27 derece olması tabi biz giremedik malesef.


Park gezimizden sonra otobüsle muhteşem Macar Parlemento Binası'na kadar ilerledik. Parlamento Binası 1885 - 1904 yıllarında Avusturya - Macaristan İmparatorluğunun büyüklüğünü sembolize etmek amacıyla inşa edilmiş. Tamamlandığında dünyanın en büyük parlamento binasıymış. Bu muhteşem bina gece minik ışık oyunları ile, gündüz ise heybeti ile ayrı güzellik sunuyor. İster Buda tarafından, ister köprülerden ya da hemen önünden seyredebilirsiniz.


Ertesi gün ilk durağımız olan GülBaba Türbesi'ne gitmek için otobüse biniyoruz. Gül Baba, çok dokunaklı çok naif  bir Bektaşi dervişi. 1541 yılında Buda'nın fethinden sonra Buda'ya yerleşmiş ve Macar halkının sevgisini kazanmıştır. Ölümünün ardından şehri tepeden gören bir yere türbesi yapılmıştır. İsmini, kavuğunda sürekli taşıdığı güllerden alan Bektaşi Dervişi Cafer'e GülBaba diye hitap ediliyormuş. Hatta bir söylentiye göre Budapeşte'ye gülü ilk getirenin kendisi olduğu söylenir.


Türbe ziyaretimizin hemen ardından yürüyerek Margaret Köprüsü'nün bizi götürdüğü Margaret Adası'na doğru ilerliyoruz.  Buda ve Peşte'nin Tuna Nehri'nin tam üzerinde yer alan bu ada, Kral 4.Bela'nın burada rahibe olarak yaşayan ve erken yaşta ölen kızının adından almış. Ada içerisinde spa merkezi de olan bir otel yer alıyor. Biz bisiklet kiralayarak adayı dolaştık. Çok keyifliydi bisikletle dolaşmanızı tavsiye ederim.


Margaret Adası'ndan ayrılıp akşam Tuna Nehri'nde tekneyle yapacağımız bot turu için yola devam ediyoruz. Budapeşte'ye gelip Tuna Nehri'nde Bot Turu dönmeyin. Çok büyülü, çok muazzam.


Ertesi sabah otelden ayrılıyoruz ve öğlen saat 14.00'e kadar vaktimiz var. Bizde 3 günün yorgunluğunu Gellert Thermal Bath'e gidip spaya girerek atmaya karar veriyoruz. Ben bikini ya da mayo almayı unuttuğum için Vaci Caddesi çok pahalı olduğu için yerel halka sorarak ismini bilmediğimiz bir sokakta bulunan Chines Shop'tan çok ucuza mayolarımızı alıp Buda'ya geçiyoruz. Havlu ve terlikleri termal'den kiralayabiliyorsunuz. Türk hamamları kadar ihtişamlı olmasada farklı ısılarda olan havuzlarda yüzmek çok keyifliydi. Tüm yorgunluğu atıp Viyana'ya doğru yola koyuluyoruz. :)





9 Kasım 2014 Pazar

Prag - Karlovy Vary Tatili

Siz de tatil için erkenden uçak bileti alanlardan mısınız? O zaman tatillere beraber gidebiliriz :)
Ben Kasım ayında gideceğimiz Orta Avrupa Turu için tam 1 sene öncesinden almıştım biletlerimizi. Ve inanmayacaksınız sadece 600 TL iki kişi gidiş - dönüş :) Vize işlerini hallettikten sonra tatil için yola çıkma zamanı gelmişti. Aslında planımız 2 gün Prag - 3 gün Budapeşte - 1 gün Viyana - 2 Gün Avusturya Köylerini dolaşmaktı. Yine planlarımız son dakika değişti. :) 2 Gün Prag - 3,5 Gün Budapeşte - 3 gün Viyana oluverdi.

Ben bu postumu sadece Prag gezimize ayırdım.

Pegasusla saat 14:00 civarında Prag'a ulaştık. İstanbul'dan sonra huzuru ve masalsı havasıyla Prag sizi kandırıp, gönlünüzü almaya çalışan sevgili gibi. Şimdiden söylemek isterim ki harika fotoğraflar çekeceksiniz, çünkü şehir hep sepya tonlarda.
Biz Prag'da Hotal U'krize'de kaldık. Otel superdi. Tramvay durağının hemen önünde, temiz ve uygun. Penceremiz yemyeşil ve sapsarı yaprakların olduğu bir parka bakıyordu Otele akşam yerleştiğimiz için etrafında olan biteni ancak sabah uyanınca görebildik. Pencereyi açtığımda gördüğüm manzara beni Bob Ross'un çizdiği küçük  mutlu ağaçların olduğu ormana götürdü desem yalan olmaz :)


Prag için 1 buçuk gün yeterli bence. Tüm şehir Sultanahmet kadar sanırım :) Ve tüm sürprizler sizi aynı yerde karşılıyor, çok dağınık gezmenize gerek yok. Biz fünükiler ile önce tepeye çıktık. Yemyeşil ormanların arasından Kaleye tesadüfen indik :) Tavsiyem Prag Kalesi ile güne başlamanız. Tüm müzeler ve Katedralleri gezmediğinizi varsayarsak 5- 6 saatte tüm kaleyi bitirirsiniz. Kafka'nın Evini mutlaka görün. Ben çok etkilendim. Kaleden aşağıya yürürseniz Charles Köprüsüyle geziye devam etmiş olursunuz. Cafe Slavya'da mutlaka bir kahve için. Nazım Hikmet'in de bu kafede oturup muhteşem Tuna Nehri'ne bakarak şiirler yazdığını düşünmek sizi çok duygulandıracak. Sonra rastgele bir pub'a girip ucuz ama harika biralardan için, sonra Prag sokaklarında kaybolun :) Yemekleri biz çok sevemedik. Ozan'ın Nepal'de yaşadığını düşünürsek yemek konusunda sıkıntı çekmez aslında ama o da pek yiyemedi. Gulaş hayal kırıklığıydı. Soğan çorbası fena sayılmaz. Ama çorba konusunda kıvam yok, bildiğiniz su.. Makara ise tahinli çöreğe benziyordu :)




Prag sizi yeterince mutlu ettiyse 2 saat uzaklıktaki Karlovy Vary'e uğramanızı da rica edeceğim :)  Prag'dan çok daha güzel bir yerdi Ozan aynı fikirde değil benimle tabi. Bence burada da 1 gece kalabilirmişiz. Minicik masalsı bir yer. Atatürk'ün de rahatsızlığı için buraya gelip kaldığı oteli ziyaret ettik. Spa ve termal oteller cenneti diyebilirim. Hatta spa'yı o kadar abartmışlar mi afişlerin biri 'Beer Spa' idi. Siz de gidin! Fotoğraflar anlatsın gerisini..
Prag'dan Karlovy Vary'e Student Agency otobüs firması ile günün her saati ulaşabilirsiniz. Alternatif otobüs firmalar var ama tavsiye etmem. Yaklaşık 2 saat yol sürüyor. 




Yapmadan dönmeyin: 

- Prag Kalesi,
- Charles Köprüsü, 
- Kafka'nın Evi,
- Tramvay ile şehir turu,
- Günübirlik Karlovy Vary turu, 
- Astronomik Saat, 
- St. Vitus Katedrali,
- Dans Eden Ev,
- Old Town 
- Nazım'ı anmak isterseniz Cafe Slavia,
- Görkemli Opera Binası,
- Muhteşem çek biralarını denemeden dönmeyin.. 

Sevgiler,






23 Eylül 2014 Salı

Arabayla Ege - Akdeniz Turu

Uzun zamandır hayalini kurduğumuz tatilimizin tam adı: Arabayla Ege - Akdeniz turu. Evet :) Bu tatil için 2 hafta boyunca toparladığımız yol haritası, gezi planlarının ardından Cuma sabaha karşı saat 05.00 civarı yola koyulduk. O ilk yola çıkış heyecanını bilmeyen var mı aramızda :)
Biz Kütahya üzerinden güneye inerek başladık tatilimize. Kütahya benim üniversiteyi okuduğum yer, kısa bir arkadaş ziyaretinden sonraki hedefimiz durmaksızın Fethiye'ye ulaşmaktı. Kütahya-Denizli-Fethiye yolunu kullanarak ve mecburen ara sıra molalar vererek akşam 21.00 civarında Fethiye'ye ulaşabildik. Çok araştırma yaparak kalmaya karar verdiğimiz otel:.Paradise Garden Otel 
Otel meyve ağaçları ve çiçek bahçelerinin tam ortasında yer alıyor. Odalar çok konforlu sayılmaz ama havuz ve manzara muhteşemdi. Ama Fethiye'de kalıyorsanız havuza girmenize gerek yok zaten. Hamakta keyif yapıp manzaranın tadını çıkarın.

Fethiye'de ilk gün için planımız tabiki Oniki Adalar Tekne Turu.  Ozan tekneye gebe kalmaktan sıkıldı ama ben çok keyif aldım. Göcek Koyları, Akvaryum Koyu, Kleopatra Koyu gibi eşsiz koyları dolaştık tüm gün boyunca. Kişi başı 40 TL verdiğimizi hatırlıyorum. Biz Eylül ayında tatile çıktığımız için hem tekne hem de ortalık çok sakindi. Ben bol bol dalış yaptım, Ozan teknede güneşlendi. İkisini de yapmanızı tavsiye ederim.

Fethiye'de 2.gün planımız Saklıkent ve Gizlikent Turu oldu. Saklıkent doğanın hediyesi, mucizevi bir yer. Efsaneye göre Çoban Ekrem koyunlarını otlatırken tesadüfen keşfetmiş Saklıkent'i. Ben fotoğraf makinam ve kamerama kıyamadığım için kanyona çantasız girdim. Çok fazla fotoğraf yok elimde malesef. Ama kanyona girmeden, keşfetmeden dönmeyin derim. Bazı yerlerde su oldukça yükseliyor, lastik pabuçlarınız olmadan girmeyin. Biz turist grubunun arasına sızıp rehberlerine takılarak ilerledik :) 
Saklıkent kadar popüler olmayan ve 10 km kadar içerde bulunan Gizlikent'e de uğrayıp merdivenlerin hemen başındaki çardaklardan oluşan kafede Bıldırcın Tavası yemeden dönmeyin. Biz şelaleye kadar yürüdük. Yol boyu suyun içerisinde ilerliyorsunuz ve yalnızsınız :)
Fethiye'de 3.gün planımız Patara ve Xantos turu ile Kral Mezarları için sabah erken saatte yola koyulduk. Ozan'ın tarih aşkı ile Xantos'u ve Kral Mezarlarını keşfederek güne başladık. Hava sıcak olduğu için çok verimli bir tur olmadı ama güneşi Patara'da batırmak bir harikaydı. Patara 450 kişinin yaşadığı minik bir kasaba. Tüm yeşilçam filmleri Patara'da çekilmiş. 18 km beyaz kum ve denizin birleştiği yer muhteşem. Kum taneleri öyle küçük ki gözlerinize, kulaklarınıza giriyor :) Elektronik eşyalarınıza dikkat! 


4.gün sabahı Fethiye'den ayrılıp Efes'e doğru yola koyuluyoruz. Efes turu için tam 1 gün ayırmanızı ve kesinlikle sırt çantanıza su ve atıştırmalık bir şeyler almanız tavsiye ederim. Çünkü su 5 TL'den satılıyor. :) Giriş dışında başka bir yerde müze kartı da geçmiyor üstelik. Kendi tarihimi öğrenmek için bu kadar fazla para vermek beni her zaman üzmüştür. Ayıp yahu! Efes'i anlatamam sanırım mutlaka gidip gezin!



5.gün sabahı Şirince'ye uğramak üzere tekrar yola koyuluyoruz. Şirince'yi ayrıca yazmak istiyorum. Öyle tatlı bir yer ki..